Sanayi Çağı – Hans Freyer Kitabının Özeti
Hans Freyer, misafir profesör olarak sırasıyla İstanbul Üniversitesi-Edebiyat Fakültesi, Ankara Üniversitesi-Siyasal Bilgiler, DTC VE İlahiyat Fakültesi’nde de bulunmuş, 1963’te Münster Üniversitesi’nden emekli olan Freyer, Avrupa’da etkili olmuş akademisyenlerdendir. Türkçe’de henüz baskı yapan ‘’Sanayi Çağı’’ adlı eseri, 1953’te İstanbul Üniversitesi’nde yapmış olduğu 6 konuşmadan oluşmaktadır ve Bedia Akarsu ve Hüseyin Batuhan tarafından kazandırılmıştır.
Kitap;
- Sanayi Çağı’nın Dünya Tarihi Bakımından Anlamı
- Sanayi Tekniğinin Tarihi
- 19.Yüzyılda Toplumsal Tabakaların Yer değiştirmesi
- Sanayi Toplumunun Gelişmiş Sistemi
- Sanayi Toplumunun Manevi Sorunları
- Sosyolojinin Konusu ve Görevi başlıklı konuşmalardan oluşmaktadır.
Analize başta eylemin anlamındaki değişimle başlayan Freyer, sanayi devrimiyle insanın elde ettiği muazzam enerjinin bir araç olmaktan çok amaç haline gelerek, nasıl dünyanın tarihini saptırdığını ortaya koymaktadır.
Önceden ihtiyaçların icatları doğurduğu bir dünyadan, artık insanların önce isteyip sonra onu gerçekleştirecek özel aracı arayışından çok, genel bir güce(enerjiye) -ki bu güç, organik sınırları olmayan bir güç ya da enerjidir- sahip olmuş ve bundan sonra bu güçle ne yapacağına karar vermektedir. Bu, bize günümüz tüketim toplumu ve çatışma üreten yüzyılı açıklamaya yeterlidir.
Bundan sonra 6 sanayi dalgası ile toplumun nasıl sanat-zanaatkarlıktan, şehirlerde yaşayan sanayi işçilerine dönüştüğüne tanık olmaktayız. Diğer yandan da, ‘’rekabet sonucu sayıları sürekli azalan kapitalistler karşılarında sayıca çoğalan bir işçi topluluğu bulacaktı.’’
Sonuçlardan biri de orta sınıfın, bir işçi sınıfının oluşmasıyla birlikte bir de ‘’memur, müstahdem yani hizmetliler sınıfı da doğdu.Böylece, yöneticiler-örgütleyenler ve denetleyenler tabakası ortaya çıktı.
İşçiler de aralarında, niteliksiz ve kolayca değiştirilebilenler ve aynı kolaylıkla yeri değiştirilemeyen uzman işçiler olarak ayrıştılar.
İşçi sınıfı ile birlikte işçi partileri doğarken ve hatta İngiltere örneğindeki gibi iktidar bile olabilirken, girişimci sınıfa karşı bir çatışma ortamından çok, uzlaşma, anlaşma ve sistemin devamını sağlamaya yönelik tedbirlerin alınabildiği bir ortam sağlanmış oldu. (sınıf kavgasının kurumsallaştırılması)
Birey üzerinde kısıtlayıcı etkisinin yanında, büyük resimde küçük bir tane olan günümüz insanı, kısıtlı deneyimi ile bütünü anlayamayan ve bu yüzden de ideolojilere sığınan oldu.
Sanayi devrimini sadece buharlı makinenin icadı gibi düşünmek, toplumsal yapıdaki değişimi anlamamızı zorlaştırmaya neden olur ancak. Çünkü karşımıza, sadece bir icat değil; ‘’eski bir dünyanın içine yerleştirilmiş kurumlar yerine çelik gibi bir yapı ile kendi kendini taşımaya başlayan kapalı bir sistem’’ çıkmaktadır.
Başlangıcından bugüne, tam da modernleşmenin vadettiği ilerlemenin kaynağı olarak, ‘’sanayi hareketinin durdurulamaz ve önüne geçilemez bir ilerleme duygusu ‘’ olduğu kabul edilmiştir.
Sanayi devrimi, 6 dalga halinde açıklanırken, bize aynı zamanda nasıl kurumsallaştığını da anlatır. İlk sanayi dalgası olan dokuma sanayisinden, demir ve çelik sanayisiyle birlikte evrensel bir materyal haline gelen demiri ve böylece makine üretimine geçişi, ulaştırma devrimi ile ‘’hız’’ kavramını, kimya çağı ile akıllı tarım ve bilimin sahne alması,elektrik çağı ile sanayi kentlerini ve benzin motoru çağı ve atom gücü ile dünya eski dünyadan bambaşka bir hal almıştır. Tüm bunlarla birlikte, günlük hayat sınai üretimin konusu olmuştur.
’Köyler, sanayi çevrelerine dönüşürken, fabrikaların ve maden ocaklarının kuruluş yerleri veya sanayi işçilerinin oturma yerleri’’ olmuştur.
Düşünce dünyasındaki değişimle başa baş giden sanayileşme, liberal toprak reformuyla da Avrupa’da köylüyü ‘’toprağından kurtarıp’’, kente göç edene sanayi işçisi haline getirerek toplumsal tabakaların yer değiştirmesinde ve sanayinin kurulmasında en önemli etkenlerden biridir.
Kitabın Tanıtımı
Hans Freyer’e göre, 19. yüzyıl bütün yüzyıllar arasında, insanlık tarihinde en çok değişiklikler gösteren yüzyıldır…
Eski çağlardan sanayi çağının başlangıcına kadar herhangi bir ülke sınırlı, kendi içine kapalı birçok bölgeye ayrılır ve yaşam onun içinde olup biterdi. Bu bölgeler, bütünlüğü ve bağlantıları ile alışılmış düzenleri ve kurumları ile kendilerine özgü bir görünüşte idiler.
Sanayi çağıyla birlikte sınırlı, kendine yeten yaşama çevrelerinin yerine, büyük bir balık ağı gibi bütün insanları, bütün ihtiyaçları içine alan evrensel bir bağlantılar sistemi geçmiştir. Bu, toplumbilimi bakımından, eski toplumsal yapının tam bir değişimini gösterir. Sanayi hareketinin içine giren ya da bu harekete sonradan katılan bütün uluslar er geç bu değişimden geçiyordu.
Freyer’in önemle üzerinde durduğu diğer bir nokta ise “teknik” sorunudur. Eski teknik, Yunanca “Techne” sözcüğünün belirttiği şeydi; yani, özel bir sanat ya da özel bir beceri, özel bir güç anlamına geliyordu ve şu yalın formüle dayanıyordu: herhangi bir şey yapmak isteyen insan, onu yapabilmek için bazı âletlere muhtaç olduğunu bilir veya zamanla öğrenir. Dikkatini önce bu âletler üzerinde toplar. İstediği, bir şeyi yapabilmek, hem de kesin, güvenli bir biçimde yapabilmektir. Bu teknik, “yapmak istediğim bir şeyi yapabilmeliyim” kaygısıdır. Oysa, Sanayi Çağı ile birlikte, teknik, nitelik bakımından yeni bir anlam kazanmıştır.
Eylemin özünü değiştiren manevî formül değişmiştir. Eski teknik’de ise, insanın kaygısı yapmak istediği bir şeyi yapabilmekti. Yeni teknikle, tekniğin anlamı da, işlevi de büsbütün değişmiş bulunuyor; “teknik” denilince, “fayda” değil, “güç” anlaşılıyor. İnsan artık Homo Faber olarak doğadaki madde ve kuvvetleri olduğu gibi kullanmakla kalmıyor, organik ölçüyü aşacak şekilde doğayı, doğadaki güç kaynaklarını kullanıyor. Kısaca, Sanayi Çağı’nın büyük teknik devriminin doğuşuna önayak olan makina şekli, iş ve âlet makinası değil, “güç” makinasıdır.