Bu aralar bir şekilde kendimi bir şiir ilgisinin içinde buldum. Şiir romantizm olarak algılanır genelde. Hayır romantik olduğumdan değil ama her kitap alışımda kitapların içinde bir şiir kitabı karıştırır oldum. Belki de okuduğum o kalın kitapların yorgunluğundan kaçmak içindir, ama kendimi başka bir yorgunluğun içinde buluverdim. Yeniydim bu şiir olayında, anlamıyordum şairleri yeterince. Belki bir okuma şekli vardır diye düşündüm, gözüme Poetika takıldı.
Doğru ya, şiiri Aristoteles‘ten daha iyi kim bilebilirdi. Her şeyi bilen adam o…
Yanıldığım iki nokta vardı… Aristoteles‘ten bu yana şiir çok değişmişti. O dönemde şiir demek şeklen bildiğimiz şiir olmakla birlikte içerik olarak daha çok drama ve trajedi hatta efsane anlamına geliyordu.
Bir diğeri, şiirin şekli üzerinde bulacağımı sandığım yorumlara bulamadım, çünkü yazar bunlara değinmekle birlikte bun içerikler tamamen dönemin şiirine has olarak ve öykü ve trajedi üzerine yoğunlaşıyordu.
Poetika kitabında aradığımı bulamadım çünkü beklentilerim farklıydı biraz, Aristoteles okuyarak Turgut Uyar’ı, Cemal Süreya’yı anlamak istedim ben. Yine de okuduğum ilk kitabı olması dolayısıyla, beklediğim Aristoteles çizgisini yakaladım.
Son söz olarak, eğer kitabı okuma niyetindeyseniz, önce kapak yazısını okuyun (can yayınları)