İnsan bir anlama ihtiyacı ile doğar. Gördüğü, duyduğu, kokladığı her şeyi anlamaya çalışır. Belki bu sebepler aynı zamanda sonuçtur. Bilemem ama benim ömrümü yiyen sebeptir bu anlama ihtiyacı denilen illet. Çünkü anlama ihtiyacı duyduğunuz her şeyi anlamanız mümkün değildir.
İmkansızlığı belki bazen yetersiz zekanın ürünüdür ama çoğu zaman yalanlardır. Bir şeyi anlayamıyorsanız kendi zekanızı sorgulamadan önce o işin içinde bir yalan olmadığından emin olun…
Peki ben neyi anlamaya çalıştım da anlayamadım sonra da kafayı bozdum? Toplumu…
Hepimizin her gün konuştuğu, sorguladığı, eleştirdiği, belki uzman edasıyla derin analizler yaptığı bir konudur toplum. Ben de bu konuda çok şey bildiğimi düşünürdüm. Ta ki Gustave le Bon un Kitleler Psikolojisi kitabını okuyana kadar.
Kitap, şaşıracaksınız ama “Bu milletin yüzde altmışı aptaldır” diyen Aziz Nesini destekliyor. Belki toplumu bir gerizekalı düzeyine indirmiyor ama ortalama toplum psikolojisinin hangi dinamiklerle hareket ettiğini çok güzel açıklıyor. Ve bu dinamiklerden birisi kesinlikle mantık değil.
Ben işte burada yanılıyordum. Toplumu mantık çerçevesinde değerlendiriyordum. İdealist kalıplarım vardı. Toplum dediğim, yani benim milletim birliğini beraberliğini gücünü ve aklını birlikten alan alan ve bu sayede ayakta kalan üstün bir toplumdu.
Bunu yalanların en üst düzeye çıktığı, nezaketin sıfırlandığı bu iğrenç siyaset tezgahında milletimin nasıl kolayca kandırıldığını görmeye başladığımda derince sorgulamaya da başladım. Çevremdeki her zatı gözlemledim, kendimce analizler yaptım. Yok abi anlayamadım ben bu toplumu, özellikle o yüzde elliyi anlayamadım.
Tam pes ettim derken, bu kitap çıktı karşıma. Artık her şey açık ve net. Yıllar önce “Türklerin yüzde altmışı aptaldır diyen Aziz Nesine kızardım. Artık kızmıyorum, çünkü bu kitlelerin psikolojisini bilimsel gözlemler eşliğinde inceleyen bu adam Aziz Nesini bir nevi bilimsel olarak destekliyordu. Belki tek tek Einstein düzeyinde sağlam zekaya sahip halkım, kitle olunca zeka ortalaması düşüyordu. Belki de cevap buydu, Gustave Le Bon a göre.
Kitleler Psikolojisi, sosyal psikolojinin öncülerinden Gustave Le Bon un kitlelerin psikolojisi üzerine tespitlerinden oluşan kitabıdır. Bu kitapta kitlelerin bireylerin zekalarından farklı bir zekaya ya da duygusal yapıya sahip olduklarını açıklar.
Kitap Hakkında Kişisel Yorumum
Kitabı satın almam tamamen bir tesadüf oldu. Fiyatı çok ucuz olduğu ve ilgi alanıma girdiği için kitaplığımda bulunsun diye aldığım bir kitap.
Okumaya başladığımda, beklediğim etkiyi yapmadı ki ben kitle psikolojisi hakkında bilimselliği sonuna kadar kullanmış çeşitli istatistiklerle desteklenmiş güçlü bir kitap bekliyordum. Onun yerine kişisel gözlemler sonucu oluşturulmuş kişisel iddialar buldum karşımda. Bu beni hayal kırıklığına uğrattı diyebilirim.
Ama ortaya atılan iddialar benim için yeterince ilginçti bilimsellik konusunda hayal kırıklığına uğrasam da. Kanıtlanmamış olsa da bu hipotezlerin çoğunluğunun gerçek olduğuna inanıyorum mesela: “Kişilerin zekalarının ne kadar yüksek olursa olsun bir kitleye katıldığında zeka seviyesi kitleninkine eşit olur.” tezi bilimsel verilerle desteklenmese de kendi çevrenizde de gözlemleyebileceğiniz türden.
Kitabın sonlarında, geçerliliğini günümüz için yitirmiş olsa da zamanın fransası hakkında önemli bilgiler verdiği bölümler var. Mesela dönemin parlamentosunu incelediği kısım ilginç, günümüze uyarlanabilir mi? Tartışılır.
Sonuç olarak, kitabı tavsiye edeceğim kitaplar arasına ekliyorum çünkü kitaptaki tezler günümüzde geçerliliğini yitirmiş olsa da ki bunu tamamı için söyleyemeyiz, sosyal psikolojinin ve sosyolojinin neler üzerine temellendiğini anlamamıza yardımcı olacaktır.
Kitapla İlgili bir alıntı (ekşisözlük):
gustave le bon’un “kitleler kadın gibidir: heyecanlı, kandırılmaya açık (manipülatif) ve duygusaldırlar” demek için yazdığı koca bir kitap. tırnak arasındaki açıklamanın da hitler’den alıntı olduğunu söyleyeyim bu arada. biraz iyi bir hatip bu adamı okursa istediğini yapar ve yaptırır yani. içinde “lan?!” dedirten tespitler de vardır, örneğin profesörlerden oluşan bir jüriyle okuma-yazması olmayanlardan oluşan bir jürinin aynı karara varmasının çok olası olduğunu söyler. okunması gereken kitaplardandır şahsımca.
Kitapta Altını Çizdiğim Bölümler:
1. Medeniyetler şimdiye kadar küçük bir fikir aristokrasisi tarafından meydana getirilmiş ve idare olunmuştur. Asla kitleler tarafından değil. Kalabalıklar yalnız yıkıcı kuvvete sahiptirler. (Sayfa 9.)
2. Düşünmeğe ve muhakeme etmeğe pek az kabiliyetli oldukları halde, kitleler, fiil ve harekete pek kabiliyetli görünmektedirler. (Sayfa 8.)
3. Bazı belli hallerde ve yalnız bu hallerde bir insan topluluğu, onu vücuda getiren ayrı ayrı fertlerin malik oldukları karakterlerden çok farklı bir karaktere sahip olur. (sayfa 15)
4. Kollektif şuur içerisinde fertlerin akli kabiliyetleri ve kişilikleri silikleşir. (Sayfa 20)
5. Seçkin ve çeşitli sahalarda uzman kimselerden kurulu bir meclis tarafından alınan genel öneme sahip kararlar, bir ahmaklar topluluğunun vereceği kararlara asla üstün değildir. (Sayfa 20)
6. Toplulukta her his, her fiil sirayet edicidir. Hem o derece sirayet edicidir ki, fert, şahsi menfaatini topluluğun menfaatine kolayca feda eder. (sayfa 21)
Mutlaka okunması gereken bir kitaptır bu….