Fotoğrafçılıkta Gestalt İlkelerinin Kullanımı

Gestalt, beynimizin dünyayı nasıl algıladığını anlamaya çalışan bir psikoloji kuramıdır.

Bu kurama göre beynimiz bir nesneyi parçalarına göre değil bir bütün olarak algılamaya eğilimlidir. Bunu da meşhur; ” Bütün parçaların toplamından fazlasıdır.” cümlesi ile ifade ederler.

Bu yazımızda, gestalt kuramını ve bu kuramın prensiplerini ve bu prensiplerin fotoğrafımızı geliştirmeye ne gibi katkıları olabileceğini öğreneceğiz.

Hadi başlayalım.

Gestalt kuramı ne demek?

Gestalt, Almanca bir kelimedir. Bir bütünün parçalarının bir araya gelme şekli demektir. Türkçeye bütün diye çevirenler vardır.

Köklerini Max Wertheimer’ın çalışmalarından alır, kısmen Wilhelm Wundt’un yapısalcılığına bir yanıt olarak ortaya çıkmıştır.

Gestalt kuramının ortaya çıkmasında Immanuel Kant, Ernst Mach, and Johann Wolfgang von Goethe gibi düşünürlerin de etkisi olmuştur.

Wertheimer bu kuramı demir yollarındaki sinyal ışıklarının birbiri ardına yanıp sönmesini izlerken düşünmüştür. Phi fenomeni adını verdiği bu kavrama göre iki sabit nesne hızlı bir şekilde bir biri ardına ortaya çıkıp kaybolduğunda hareketliymiş gibi algılanır. Ortada hareket yokken hareketi görürüz.

Bu fenomen üzerine Wertheimer, biz nesneleri bütünün parçalarını değil de bütünü görerek algılarız sonucunu çıkardı. Tıpkı birbiri ardına yanan sinyal ışıklarına baktığımızda tek tek ışıkları değil de, ışıkların sanal hareketini algıladığımız gibi.

Gestalt İlkeleri ve Kompozisyon

Gestalt kuramına göre beynimizin dünyayı algılaması bazı temel ilkeler ile olur. Bu ilkeler;

  • Şekil Zemin
  • Benzerlik
  • Süreklilik
  • Tamamlama
  • Yakınlık

Fotoğrafçılar olarak zihnimizin bu ilkelere göre nasıl çalıştığını anlarsak daha cezbedici fotoğraflar ortaya çıkarabilir ve böylece izleyicinin dikkatini fotoğrafta daha fazla tutabiliriz.

Bir şeyin neden çalıştığını anlarsak pratiğe dökmek o kadar kolaydır.

Sonuç olarak iyi bir fotoğraf izleyiciyi az da olsa incelemeye iten fotoğraftır.

Şekil Zemin İlişkisi

Gestalt kuramına göre beynimizin nesneleri algılarken kullandığı yöntemlerden bir tanesi şekil zemin ilişkisidir.

Şekil algılanması gereken nesne, zemin ise arka plan olarak kabul edilir. Şekil arka plana göre ne kadar belirginse şekil zemin ilişkisi o kadar stabildir ve nesnenin algılanması o kadar kolaydır.

Fotoğrafçılığa uyarlandığında ise ilkemiz çok basittir. Şekili arka plandan olabildiğince ayırmak. Şimdi özellikle portre fotoğraflarında arka planın neden bulanık tercih edildiğini anlıyoruz.

💡
Özet: Konuyu arka plandan ayır.
Hi,....
Portre fotoğraflarında arka planın flu çekilmesi şekil zemin ilişkisine iyi bir örnektir.

Peki, konuyu arka plandan nasıl ayırırız?

Bunu yapmak için birden fazla yöntemimiz var;

  1. Alan derinliği
  2. Kontrast
  3. İzolasyon

Alan Derinliği

Alan derinliği fotoğraftaki net alan miktarıdır. Diyaframın açılıp kısılması ile kontrol edilir.

Portre fotoğraflarında konunun olabildiğince belirgin olması ve arka plandan ayrılması isteniz. Bu durumda diyafram kısılır. (Örneğin F 1.2)

Because of the compression at 200mm. It’s impossible to tell that this photo is taken in someones front yard that only contains some dry grass.
Düşük alan derinliği kullanmak konuyu arka plandan ayırmak için iyi bir yöntemdir.

Manzara fotoğraflarında her tarafın net olması istendiği için alan derinliği artırılır. Bu diyaframın kısılması ile elde edilir. (Örneğin f 12)

Kontrast

Konunun arka plandan ayrılması kontrast kullanılarak da yapılabilir. Bu tonal kontrast ve ya zıt renkler kullanılarak elde edilebilir.

Shadows
Tonal kontrastın kullanımına güzel bir örnek.

Örneğin fotoğraftaki açık ve koyu alanları ele alalım. İnsanın gözü devamlı olarak açık tondaki bölüme odaklanacaktır. Dolayısıyla konumuzu açık tondaki alana koyup arka planı koyu tonlarda tuttuğumuzda doğru şekil zemin ilişkisini yakalamış oluruz.

Zıt renkler kullanılarak konu arka plandan ayrılmış.

Diğer taraftan, sıcak ve soğuk renklerin olduğu bir ortamda gözümüz sıcak renklere kayacaktır. Dolayısıyla asıl konuyu sıcak renklerde arka planı ise soğuk renklerde tutarak bir renk kontrastı oluşturabilir ve izleyicinin gözünü doğru noktaya yönlendirebiliriz.

İzolasyon

Konuyu fotoğraftaki diğer ögelerden izole ederek da şekil zemin ilişkisini dengelendirebiliriz. Bunu yapmanın çeşitli yöntemleri vardır.

beautiful red flower
Minimalist bir kompozisyon, konu arka plandan tamamen izole edilmiş.

  • Çerçeveleme – nesnenizi bir kapı eşiğinde ayakta konumlandırın.
  • Çerçeveyi doldurma – öznenin tüm görüntüyü doldurması için yaklaşma.
  • Sadelik – minimalist bir kompozisyonda konu öne çıkacaktır.

Benzerlik İlkesi

Beynimiz nesneleri boyut, renk ve şekil yönünden gruplandırarak algılar. Bu bütünü daha kolay ve zahmetsiz algılamamızı sağlar.

Yani, Gestalt kuramına göre bu yöntem karmaşık görüntüleri basitleştirmenin bir yoludur.

💡
Beynimiz nesneleri gruplandırarak algılar.

Komposizyonda ise bu ilkeyi konuları renk, şekil ve boyut yönünden gruplandırarak sunabilir ve böylece izleyicinin bütünü anlamasını kolaylaştırabiliriz.

Evlerin benzerliği dikkatinizi çekti mi?

Örneğin, kalabalık bir caddede sokak fotoğrafçılığı yaptığınızı hayal edin. Enstantane hızınızı düşürdünüz ve odağınızı sabit duran bir kişiye çevirerek deklanşöre bastınız.

Bu fotoğrafta iki grup oluşturacaktır, hareket eden ve bulanık insanlar ve sabit duran ve net çıkmış insan.

Devamlılık İlkesi

Bu ilkeye göre kadraj içerisinde tekrarlanan desenler ve çizgiler beynimiz tarafından kadrajın dışında devam ediyormuş gibi algılanır.

Örneğin yan yana sıralanmış sokak lambalarını içeren bir fotoğraf hayal edin. Kadrajın içerisinde bu lambalar bitmiş olsa bile beynimiz kadrajın dışında bu lambaların devam ettiğini var sayar.

Fotoğrafçılık açısından bunu düşünürsek, izleyici sadece fotoğraftaki konuyu değil, kadrajın dışında kalan kısımları da düşünmeye itebiliriz. Böylece izleyici fotoğrafta daha uzun süre kalacaktır.

Yaya yolundaki çizgilerin sonsuza kadar devam ettiği hissi var.

Tamamlama İlkesi

Kapatma, tamamlama ilkesine göre beynimiz aslında olmayan şekilleri tamamlama eğilimindedir. Bunun nedeni bütünü anlamayı kolaylaştırmasıdır.

💡
Özet: Beynimiz boşlukları doldurur.

Peki bu durumu nasıl kullanabiliriz? İzleyiciler fotoğraftaki tekil konular değil de onların oluşturduğu şekillerle ilgilenirler.

Örneğin, masanın üzerine daire şeklinde dizilmiş bardakları düşünün. Burada bardaklarda kadar oluşturduğu şekil de dikkat çeker, belki de daha fazla. Aslında gerçekte bu görüntüde daire yoktur, bardaklar vardır. Beynimiz bu yerleşimi daire şeklinde tamamlar.

dandelion.
Yukardaki fotoğrafta gerçek bir daire yok ancak çiçek yapraklarının dizilişi beynimize daire olduğu izlenimini veriyor ve öyle algılıyor.

Yakınlık İlkesi

Beynimiz karışıklık ve kaosu azaltmaya çalışır. Bu yüzden birbirine yakın nesneleri gruplar. Onları bireyler olarak değil de tek bir birim olarak algılar.

Bu nesnelerin birbirine benzemesi bile gerekmiyor. Yakın olmaları yeterli. Yakınlık ilkesi o kadar kuvvetlidir ki, benzerlik ilkesini bile geçer.

Fotoğrafçılık açısından bakarsak, büyük grupları küçük parçalara bölerek bu ilkeye uygun hareket etmiş oluruz. Böylece izleyicinin görüntüyü daha kolay anlamasını ve beğenmesini sağlarız.

Surfing in the UK III
İnsan beyni birbirine yakın olan nesneleri gruplama eğilimindedir.

Yorum yapın