2013 Haziran ayında, gezi olaylarının masumiyetinin ortadan kalktığı (Bence masum bir tarafı vardı), protestoların Türkiyenin her tarafına yayıldığı bir dönemde, gününün her anında okuma aşkıyla tutuşan bir hocam, Alman Der Spiegel dergisinin tarihinde ilk defa kapağında yabancı dilde bir cümle kurmasını ve Türkçe olarak gezi olaylarına 10 sayfa ayırmasını işaret ediyor ve bana diyordu ki, “Bunda bir anormallik yok mu sence?”

Der Spiegel'in meşhur kapağı!
Der Spiegel’in meşhur kapağı!

Gezi Parkı olaylarında bir normallik aramak yanlıştı belki de. Bir süre sonra marjinal grupların, yasa dışı örgütlerin hatta yabancı devletlerin işin içine girmesi bile yadırganamaz. Ama Türkiyedeki her toplumsal olayda sert tepkiler veren ve her fırsatta iç işlerimize karışan Almanyanın tutumu yadırganır. Aslına bakarsanız çok önceden yadırganmıştı….
18 Aralık 2002 tarihinde bir adam, evinin önünde sol gözünden bir kurşun ve ensesinden bir kurşun sıkılarak öldürüldü. MİT’in başına bile geçirilebileceği konuşulan bu adamın bir hafta sonrasında Alman vakıfları aleyhine açılan bir davada müdahil olması bekleniyordu. Ve ayrıca, bitirmek üzere olduğu sansasyonel bir kitap üzerine çalışıyordu(Kitap sonradan “Köstebek” ismiyle yayınlandı.). Aradan geçen bunca yıla rağmen failleri bulunamayan bu suikastın makdülü “Necip Haplemitoğlu” idi.
Bir sene önce, Alman Vakıflarının Türkiyedeki yasadışı faaliyetlerini deşifre eden “Alman Vakıfları ve Bergama” isimli kitabını yayımlamıştır ve yeni kitabı yayınlanmak üzereyken ya da Alman vakıfları aleyhine bir davaya müdahil olmak üzereyken öldürülmüştür. Dolayısıyla, en büyük şüpheli olarak da Alman gizli servisi BND görülmüştür.
Peki Bu Kitabın İçeriği Neydi?
Belki de Necip Hablemitoğlunun ölümüne sebep olan bu kitapta, Almanyanın Türkiye üzerinde vakıflar aracılığıyla yürüttüğü gizli operasyonları, büyük çoğunluğu çevreci protestolarla açılması engellenen Bergama altın madeni üzerinden anlatıyor.
Bu kitaba göre, Alman Vakıflarının Türkiyede yürüttüğü başlıca operasyonlar şunlar:

  • (a) Yerel kültürlerin yaşatılması kapsamında alt kültür kimliklerinin siyasallaştırılması ve etnik karşıtlıkların belirginleştirilmesi;
  • (b)misyoner faaliyetlerine karşı toplumsal reaksiyonu törpüleyecek sürecin başlatılması ve geliştirilmesi;
    (c) dinsel özgürlükler kapsamında dinler arası diyalog ve hoşgörü söylemlerinin kullanılmasıyla, tarikat cemaat ve benzeri yapılanmaların farklı hukuklarının yaşama geçirilmesi ve eğitim-öğretim birliğine son veren girişimlerin desteklenmesi;
  • (d) hükûmet politikalarını ve kamuoyunu önemli ölçüde
    yönlendirme gücüne sahip siyasal partilerin, meslek odalarının, medya kuruluşlarının, sendikaların,
    birliklerin, vakıfların, derneklerin, tarikat ve cemaatlerin ve de illegal örgütlerin, rejim-devlet aleyhine – farklı siyasal kamplarda yeralsalar da- asgari müştereklerde buluşturulması ve kullanılması;
  • (e)demokratik kitle örgütlerinin süratle NGO’laştırılması ve “sivil itaatsizlik” çağrıları ile kitlelerde kamu
    düzeni-devlet otoritesi aleyhine başkaldırı refleksinin oluşturulması;
  • (f) “sivil denetim” stratejisi ile
    devlet kurum ve kuruluşlarının denetlenmesi ve hedeflenen gizli bilgilere doğrudan ulaşılması;
  • (g) bağlı NGO’ların baskı grubu olarak kullanılmasıyla hükûmetlerin siyasal, toplumsal, kültürel, hukuksal ve de ekonomik politikalarının doğrudan ya da dolaylı etkilenmesi;
  • (h) resmi ideoloji-sivil ideoloji ayrımı ile mevcut sistemden hoşnut olmayan, ezildiğine, sömürüldüğüne inanan kitlelerin toplumsal dayanışma bağlamında yönlendirilmesi ve resmi ideolojiyi temsil eden tüm kurum ve kuruluşlara, değerlere, resmi politikalara düşmanlaştırılması;
  • (i) etnik ve dinsel amaçlarla yerel yönetimlerin ön plana çıkarılması;
  • (ı) “küresel vatandaşlık” kavramının “etki ajanlığı” ile istismar edilmesi, hedef ülkedeki etki ajanlığı
    potansiyelinin böylece geliştirilip güçlendirilmesi vs. vs.”.

Almanların Türkiyede faaliyet gösteren büyük vakıflarının en büyük operasyonları Bergama’daki altın madeninin açılmasını engellemek olmuştur malesef. Almanya altın üreten bir ülke olmamasına rağmen Hitlerin çalıp çırpması sayesinde dünyanın altın rezervinin yaklaşık yarısına sahip olmuş ve Türkiye veya herhangi bir gelişmekte olan bir ülkenin bu piyasaya girip kendisine rakip olmasını ya da bu piyasayı kontrol etmesini istememektedir.
Almanyanın bu kitap yazıldığı dönemde sadece Türkiyeye altın satarak elde ettiği gelir 3 milyar dolar civarındadır. Dolayısıyla Almanya bu pazardaki yerini korumak için Bergama üzerinde bir Vakıfları aracılığıyla bir operasyon başlatmıştır. Vakıflar aracılığıyla çevreci sivil toplum kuruluşlarını harekete geçirmiş, yerel halkı örgütlemiş, yine sahte bilimsel raporlar oluşturup konuyu Avrupa Parlamentosuna kadar götürüp bir şekilde madeni durdurmuştur.
Kitabın konusu sadece Bergama gibi görünse de, durum Almanyanın Türkiye üzerinde yürüttüğü operasyonların ciddiyetini ve Türkiyenin karşı istihbarat olarak hiç bir halt edemeyişini acı bir şekilde ortaya koymaktadır.
Almanyanın gezi parkı olaylarında olduğu gibi, Türkiye üzerindeki operasyonları devam etmektedir. BND nin gayriresmi yayın organı Der Spiegel de her gün Kürt meselesini ve Ermeni meselesini kaşıyan provokatif yayınlar çıkar. Türkiyenin PKK ya karşı operasyonlarına bile karşı çıkar hale gelmiştir Almanya.
Bu kitapda dikkatimi çeken diğer konular şunlar oldu:
Mesut Yılmazın bu dönemde Almanya ile olan yakın ilişkileri.
Almanların Türkiyedeki, Nakşibendi, Süleymancılar ve Fethullah Gülen cemaatiyle ilişkide olmaları.
Ve o dönem seçimlerinde yanlış hatırlamıyorsam, Süleymancıların topluca Anap’a oy vermiş olması.
Sonuç:
Almanlar, Türkiyenin ekonomik bağımsızlığını istemiyorlar ve bunun için binlerce ajan kullanarak Türkiyede çalışmalar yürütüyorlar.
Türkiyedeki her sivil toplum kuruluşunu amaçları doğrultusunda kullanma potasiyeline sahipler. Öyleki Hablemitoğluna göre CHP ve ADD gibi büyük dernekler bile Almanların oyununa gelmiştir.
Türkiyedeki, din, dil, ırk, mezhep, cemaatler ve yasadışı örgütlerle yakın ilişki halindeler ve toplumsal olayları yönlendirme kaabileyetine sahipler. Hablemitoğlu kitabında şöyle bir cümleyle özetliyor, “Maden Bergama değil de diyarbakırda olsa bu kez ırk ve mezhep dinamiklerini harekete geçirip yine madenin açılmasına engel olurdu Almanya.”
Bu tür kitaplara pek güvenmem ama, yine de olup bitenleri anlamak bakımından çok şey öğrenilebilecek bir kitap.